Iletisim her yasta baslar.Iletisimin büyügü kücügü olmaz.Her insan kendi büyüklük ölcegine göre zaten bir iletisim icindedir.
Iletisim olmadan derdimizi nasil anlatabiliriz ki; zaten.
iletisim bir ihtiyac lup bu ihtiyaci dogru sekilde kullanmayi ögrenmeliyiz.
Dünyaya gelişimizle birlikte bir öğrenme süreci içine gireriz ve ihtiyaçlarımızı karşılamak için keşfe çıkarız. Önce temel olan beslenme ve doyma ihtiyacımızı karşılamak için anne memesini keşfederiz. Bu dönemde her ne kadar kendimizi ve dünyayı bir bütün olarak algılasak da, ilk kişilerarası etkileşimimiz başlamıştır. İhtiyaçlarımızı karşılamak için kendimizin dışındaki bir varlıkla; anne ya da bir başka "bakıcı" ile etkileşime gireriz. Bu dönem içinde, hepimizin çok iyi bildiği açık bir mesaj alışverişi vardır. Çocuk, acıktığı zaman ağlayarak "acıktım" mesajını verir. Anne ya da ona bakan kişi mesajı alıp, bunu çocuğun acıktığı biçiminde yorumlarsa onu besler. Bu da anneden giden mesajdır. Doyurulan çocuk susarak anneye olumlu bir geribildirim verir. Çocukta reflekslerle başlayan bu iletişim kurma becerisi uygun davranışların öğrenilmesiyle gelişmeye devam eder.
İlk bebeklik döneminde yeme eylemi ve bu eylemden zevk alma, çocuğun yaşamındaki en önemli ihtiyaçtır. Kişilerarası iletişim ise bu ihtiyacın karşılanması doğrultusunda bir araç olma önemi taşır. Ancak daha sonraki dönemlerde, kişilerarası iletişimin kendisi bir ihtiyaç olmaya ve kendi başına bir anlam kazanmaya başlar. Çocuk, ilk gelişim dönemindeki benmerkezci ve edilgen konumundan yavaş yavaş çıkar. Artık dünyadaki herşeyin, onun ihtiyaçlarını karşılamak için programlanmadığını anlamaya başlayacaktır. Bu süreç içinde çocuk bazı hayal kırıklıkları yaşamak durumundadır.
Örneğin, annesini ya da babasını her istediğinde yanında bulamaz. Hareket yeteneği ve hareket alanı genişlemiştir ancak kendini koruma becerileri henüz oluşmamıştır. Bedensel eylemi arttığı için, anne, baba ya da evdeki diğer kişiler de çocuğun çevresel tehlikelerden korunmasını artık eskisi kadar kontrol edememektedirler. Bu nedenle çocuk, zaman zaman çarpma, düşme gibi nedenlerle canının acıdığını hisseder. Doymak, zevk almak gibi duyguların yanısıra; yoksunluk, acı çekmek gibi duyguların da varolduğunu öğrenen çocuk için dünya, yavaş yavaş kendi gerçeğini gösterir. Annesini ve babasını kendinden bağımsız kişiler olarak algılamaya başlar ve istediklerini alabilmek, ihtiyaçlarını giderebilmek için birşeyler yapması gerektiğini, edilgen değil, etkin olması gerektiğini keşfeder. Farklı davranışların kişileri farklı biçimlerde etkilediğini gördükçe davranışlarını şekillendirmeye, repertuarına yeni davranışlar eklemeye devam eder. Örneğin, tuvalet eğitimi sırasında çişini söylemesinin annesini sevindirdiğini, altını ıslatmasının da onu kızdırdığını farkeder. Bu geribildirimler sayesinde insiyatifi kendi kendine davranış başlatma ve yönlendirme özelliği gelişir. Bu dönemde ihtiyaçların karşılanması ve bundan zevk duymanın yanısıra, ihtiyaçların karşılanması sırasında diğer insanlarla etkileşim içinde olmak ve bu etkileşimden zevk almak da önem kazanır. Zihinsel gelişimle birlikte, devam eden kişilerarası etkileşimler içinde çocuk, diğer insanların da kendilerine özgü dünyaları olduğunu, kendilerine özgü farklı algıları olduğunu keşfeder ve kendi buluşlarını onların algılarıyla karşılaştırmaya başlar.
Gelişimimiz boyunca, sürekli olarak çevremizdeki diğer kişileri gözlemleriz. Nasıl olduklarını, bizi nasıl gördüklerini ve bize nasıl davrandıklarını inceleriz. Bu keşifler sırasındaki kişilerarası etkileşim aynı zamanda bir kişilerarası öğrenmedir. Yaşamımızı devam ettirmek ve içinde yaşadığımız dünyaya uyum sağlamak için uygun davranış biçimlerini öğrenmeye çalışırız. Erken yaşlarda bu davranışlar anne-baba yardımı ile, daha sonra da arkadaşlar, öğretmenler ve diğer önemli kişilerin etkisiyle öğrenilir, geliştirilir. Toplum tarafından genel olarak onaylanmış davranış normları davranışlarımızın şekillenmesinde büyük önem taşır. Kendi algılarımızı diğer kişilerin algılarıyla karşılaştırırken, bunların bizim için önemi olan kişiler tarafından onaylanması ihtiyacını duyarız. Bazı gelişim kuramlarına göre, sosyal etkileşim, gelişimimizde ve kimlik oluşumunda en önemli etkendir. Etkileşim sırasında kendimiz hakkında çok şey öğreniriz.
Diğer kişilerin bize nasıl davrandıkları, onların bizi algılayış biçimi hakkında çok önemli ipuçlarıdır. Başkalarının bizi algılayış biçimi bizim kendimizle ilgili düşüncelerimize şekil vererek kendimiz için oluşturduğumuz benlik algısını etkiler. Benlik algımız ve kendimize verdiğimiz değer de karşılıklı olarak birbirini etkiler. Eğer kişilerle nasıl bir iletişim ve etkileşim içinde olduğumuz kendimiz için oluşturduğumuz imajı etkiliyorsa, kendimize verdiğimiz değeri de kaçınılmaz olarak etkiler. Örneğin, arkadaşlarınızın çoğu ile aranızın bozulduğu bir dönemde iseniz, kendinizi sorgulamaya, yargılamaya daha yatkın olursunuz ve kendinize olan güveniniz daha çabuk zedelenir. İlişkileriniz çok iyi gidiyor ise kendinizden hoşnut olmanız daha kolaydır. Kişilerarası iletişim kişiye benlik algısını, kendine verdiği değeri, kendine olan saygısını ve güvenini ölçme fırsatı verdiği için kişinin yaşamının çok önemli ihtiyaçlarından biri olma özelliğini taşımaktadır.
Eğer başkalarının bizi nasıl algıladığını bilmek bu kadar önemli ise, o zaman bunu öğrenmenin en sağlıklı yolunu bulmamız gerekmektedir. Bu da kişilerden dolaysız geribildirim almaktır. Hangi davranışlarımızın insanlarda hangi etkiyi bıraktığını onlara sorarak hem onların bizim için oluşturdukları algıyı netleştirebilme, hem de kendimizde değiştirmek istediğimiz bazı yönlerin farkına varma olanağı bulabiliriz. Başkalarından kendimizle ilgili alacağımız geribildirimler bizim benlik algımızı ve benlik saygımızı etkileyeceği için, bu geribildirimleri aldığımız kişilerin, dürüstlüğüne ve açıklığına güvendiğimiz insanlar olması önemlidir. Geribildirim bize aynadaki yansımamızı gösterir. Bir bakıma, diğer kişiler bize bir ayna tutarlar. Aynaya hangi tarafınızı gösterirseniz, o tarafınızın yansımasını alırsınız. Bu nedenle insanlardan aldığımız geribildirim de onlara gösterdiğimiz yönümüzle ilgilidir. Kendimizi olduğumuzdan farklı gösterirsek, bu onlarda çarpık algıların oluşmasına yolaçar. Oysa gerçek benliğimizi gösterdiğimizde gerçeğin yansımalarını görme şansımız olur.
Kişilerarası iletişim birçok farklı ihtiyacın giderilmeye çalışıldığı bir yaşam boyutudur. Bu ihtiyaçları; biyolojik, duygusal, düşünsel, sosyal gibi birbirinden kesin çizgilerle ayırmaya çalışmak yerine, şöyle özetleyelim: Varoluşumuzun tadını çıkarmak için başkalarının varlığını hissetmeye ihtiyacımız vardır.
Son yorumlar
- Teşekkürler
7 yıl 51 hafta önce - Çok iyi.
8 yıl 2 gün önce - teşekkür ederiz
8 yıl 7 hafta önce - zaman
8 yıl 7 hafta önce - Genel olarak guzel
8 yıl 23 hafta önce - zamanın değeri
8 yıl 32 hafta önce - valla ben cok sıkılmıştım
8 yıl 35 hafta önce - http://www.zamanindegeri.com/comment/reply/322
9 yıl 5 hafta önce
Anlamlı Sözler
– Zamanlarını en kötü şekilde kullananlar, zamanın kısalığından en çok şikayet edenlerdir.
La Bruyere
– Hayatınızı seviyorsanız zamanınızı boşa harcamayınız, çünkü zaman hayatın kendisidir
Benjamin Franklin
– Yasaların işlemediği tek bir hırsız vardır ve bu hırsız insanoğlunun en değerli şeyini çalar: zaman…
Napolyon
– Zaman, kimse arasında ayrımcılık yapmayan bir işverendir. Yeni bir güne başlarken herkes aynı sayıda saat ve dakikalara sahiptir. Örneğin zenginler parayla daha fazla saat satın alamazlar. Aynı şekilde bilim adamları yeni dakikalar icat edemez. Ya da yarın kullanmak üzere bugünün zamanını biriktiremezsiniz. Ancak yine de zaman son derece adil ve bağışlayıcıdır. Geçmişte vaktinizi ne kadar boşa harcarsanız harcayın, hala koca bir “yarın”a sahipsinizdir.
Denis Waitely
Yeni yorum gönder